Medreseler

Diyarbakır'da 13. yüzyıldan kalma Mesudiye Medresesi

Abone Ol

DİYARBAKIR- Diyarbakır'ın tarihi Sur ilçesinde bulunan ve 1223/24 yıllarında yapılan Mesudiye Medresesi, günümüze kadar ayakta kalmayı başardı. Ulu Cami'nin avlusunun kuzey-doğusunda yer alan bu medrese, 13. yüzyıl mimarisinin öne çıkan özelliklerini taşıyor.

Doğu-batı yönünde inşa edilmiş olan dikdörtgen planlı medrese, açık avlulu, tek eyvanlı ve iki katlı olarak tasarlanmış. Medresenin giriş bölümü geniş kemerli ve sivri beşik tonozla örtülü, bu alandan avluya geçiş sağlanıyor. Medresenin avlusu üç yönden revaklarla çevrili; alt kat revakları üçer açıklıklı olup, ortadaki kemerler daha geniş ve yüksektir.

Avlunun doğu kenarında büyük bir eyvan bulunuyor ve avlu zemininden üç basamakla çıkılan bu eyvanın güney ve kuzey kanatlarında dikdörtgen ve kare planlı mekânlar yer alıyor. Ayrıca, avlunun batı kanadında bir mescit bulunuyor; mescidin kıble duvarında basit bir taş mihrap ve üzerinde çok bozulmuş bir kitâbe bulunuyor.

Medresenin üst katında ise sivri kemerli revaklar yer alıyor ve avluya bakan cephelerde taş konsollarla desteklenmiş bir saçak kornişi bulunuyor. Düzgün kesme taşla inşa edilen medrese, çift renkli taş işçiliği, taş oyma bezemeleri ve Arapça kitâbeleriyle dikkat çekiyor.

Medresenin inşa tarihi ve usta adını da içeren beş ayrı Arapça kitâbesi bulunmaktadır.

Ana eyvanın duvarını üç yönden dolaşan kitâbe kuşağında, yapının dört Sünnî mezhep için açık bir fıkıh medresesi olduğu belirtilmiş olup, inşaatına 1193/94 yılında başlandığı anlaşılmaktadır. Bu husus, medresenin bânîsinin Artuklu Emîri Kutbeddîn Sökmen olduğunu ortaya koymaktadır.

Avludaki revak saçağının altında yer alan ve avluyu üç yönden kuşatan ikinci kitâbe şeridinde, yapının bânîsinin adı “Es-Sultan Melîkü’l-Mes’ûd Kutbeddîn Ebû’l Muzâffer Sukmân bin Muhammed bin Kara-Aslan bin Dâvûd bin Artuk” olarak geçmekte ve 1198/99 tarihi verilmektedir. Taçkapının üzerindeki bir diğer kitâbede, 1199/1200 tarihi yer almaktadır.

Avlunun güney kanadındaki revakın duvarında ve mihrabın batı kanadındaki pencerenin üzerinde yer alan bir başka kitâbede ise “Halepli Üstâd Câfer bin Mahmûd tarafından 1223/24 yılında inşa edildi” yazısı dikkati çeker. Kitâbede Üstâd olarak adı geçen mimarın, Diyarbakır’daki Devegeçidi Suyu Köprüsü, Mesudiye Medresesi, şehir surlarındak bazı burçlar ve muhtemelen Artukoğulları Sarayı’nın inşaatlarını gerçekleştiren Şûcâeddîn Câfer bin Mahmûd el-Halebî olduğu açıktır. Halepli ustanın, Artuklu idaresi altında ve 13. yüzyılın başından itibaren Diyarbakır’da çalıştığı ve şehrin Eyyûbî idaresine geçtiği 13. yüzyılın ikinci çeyreğinde de şehir surlarında imar faaliyetlerinde bulunduğu bilinir.

Avlunun batı kanadındaki mescidin mihrabının üst kısmında bulunan son kitâbe ise, çok tahrip olduğu için okunamamıştır.

Mevcut kitâbelere göre, medresenin inşaatına 1193/94 yılında başlandığı ve çeşitli eklemelerle inşaatın 1223/24 yılına kadar sürdüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca, medresenin kuzey cephesindeki kapı üzerindeki 1811 ve 1910 tarihli kitâbeler, Osmanlı döneminde gerçekleştirilen tâmir ve eklemeleri gösteriyor.

Tarihi bir yapı olan Mesudiye Medresesi, bölgenin kültürel mirasına önemli bir katkı sağlıyor ve ziyaretçilerini geçmişe doğru bir yolculuğa davet ediyor.