DİYARBAKIR - Prof. Dr. Cenap Ekinci’nin 2020 yılından beri gündeme getirmek istediği, Diyarbakır’da gerçekleşen “sağlık skandalı”, 4 yıl sonra nihayet gündeme taşınabildi.
Cenap Ekinci Amed Times’a hayırlı olsun ziyaretini yaparken konuyla ilgili de özel açıklamalarda bulundu.
İnsan sağlığı ve tedavisinde kullanılabilmesi için hiçbir onayı olmayan bir cihaz ve “tedavi’ yöntemi, Diyarbakır’da Sağlık Bakanlığı bünyesindeki bir hastanede, Pandemi tedavisi gören vatandaşlar üzerinde denenip kullanılıyor ve 4 yıl boyunca kimse bu nasıl olur diye de sormamış.
Cenap Ekinci ile gündemdeki 'kobay' sıkandalına ilişkin açıklamasında, hangi yolu denediyse bu konuya gereken hasasiyetin gösterilmediğini ve nedenlerine ilişkin şu sözlerle ifade etti:
Defalarca gerekli yerlere söylememe rağmen gündeme gelmesi engellendi
Prof. Dr. Cenap Ekinci, insanların kobay olarak kullanıldığı, insan sağlığının hiçe sayıldığı ve belki de birçok insanın hayatına mal olan bu uygulamanın şimdiye kadar gündeme bile gelmemesinin acı verici olduğunu dile getirdi ve olayın gelişimi şöyle anlattı:
“Öncelikle şunu söyleyeyim. 4 yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Biz olduğu günden itibaren ilgili yerlere söyledik. Dedik ki burada bir yanlış var. Yani bu uygulama tıpta olmayan bir uygulama ve nasıl oluyor da böyle bir şey gerçekleşiyor Diyarbakır’da? Ama siz de takdir edersiniz ki o dönemde devleti yöneten, yönetim erki ile ilişkili olan insanların güçleri, uzantıları, bağlılıkları ve buradaki uzantıları böyle bir şeyin yayılmasına, duyulmasına ve gündeme getirmesine müsaade etmediler.
Ben bunu 3-4 defe sosyal medyamda paylaşmama rağmen, değişik ortamlarda dile getirmeme rağmen; bana ‘hani belgen, nasıl ispat edebilirsin, ya boş ver böyle bir şey olamaz zaten’ dediler. ‘Diyarbakır’a değer verilmiş de o yüzden burada yapılmış?’ Söylediğimiz her şey ortada, kaldı ki 2020’den bahsediyoruz, o dönem, hala işte bu darbe sürecinin etkilerinin, pandeminin, olağanüstü halin, sağlıkta olan işleyişle ilgili sessizliğin olduğu dönemdi. Yani kapalı bir dönem, kimsenin bir şey ifade edemediği dönemdi. O dönemde böyle çıkıp bunları konuşsaydım, ben şu anda nerede olurdum, nasıl algılanırdım döşünün?
Bunları yapan canilere bilim insanı denmez
"Bugün, basın bana soruyor ama o gün, o vatandaş (vatandaşın üzerinde cihaz deneyen şahıs) bilim adamı demiyorum, doktor demiyorum çünkü insanların hayatlarıyla, sağlıklarıyla oynayan bu tür cani insanlara, bilim insanı demem doğru olmaz. Bunlar, o basın açıklamasını yaptığı zaman; bütün ulusal ve yerel kanallar oraya gidip ve orada olanları gördüler ve hiçbiri de “Ya siz bunu Diyarbakır’a ilk defa uyguluyorsunuz da nasıl böyle bir uygulama yapıyorsunuz?” hastanın sağlığıyla ilgili bir sorun teşkil eder mi, etmez mi? diye sormadılar.
Belki de o gün, o ekiple beraber, o ekibi alkışladılar. Ama bugün çark döndü, konjonktür değişti.
Birileri çıktı mert ve dürüstçe bunu söyledi, korkmadan söyledi. Buradan pay çıkaralım. Bizde bir şeyler söyleyelim diye. Şimdi ha buradan anlaşılan o gün, işte sizin gibi cesaretli basın mensupları olsaydı bunlar çoktan dile getirilmiş olurdu. Ben canlı yayında da bunu ifade etmiştim katıldığım programlarda. Ama maalesef dinletemedik.”
Sağlık Bakanlığına ve SGK’ya cihaz satmak için insan sağlığı hiçe sayılıyor
Pandemi döneminde, Sosyal Sigortalar Kurumuna (SGK) ve Sağlık Bakanlığına bir şeyler satmak için toplum ve insan sağlığının hiçe sayıldığına dikkat çeken Cenap Ekinci, şu ifadelere yer verdi.
“Şimdi ne oluyor onu anlatayım. Pandemi döneminde biri maske satıyor, biri ilaç satıyor, biri şunu satıyor, biri bunu satıyor. Birileri Sağlık Bakanlığı’na, SGK’ya bir şeyler satmak istiyor. Bunların da satmak istedikleri şey ‘lazer bim’ diye bahsettikleri şey. Tabi sonradan isimlerini ‘Türk ışını’ dedikleri bir ultraviyole cihazı. Cihazı Rusya’da biri yapmış ve denemiş kimse ciddiye bile almamış. Onu getiriyorlar. Bence ithal getirmişlerdir ve Türkiye’de geliştirmiş olabilirler. Nihayetinde bunu yapan bir şirket ve bunu satmak istiyorlar.
Tabi satmak için de ellerinde bir yerlerde kullanıldığına dair belge gerekiyor. Bir cihazı, bir ilacı kullanılabilir hale getirebilmesi için 3-4 günlük periyotlarla hayvanlar üzerinde denenmesi, bilimsel çalışmalardan geçmesi gerekiyor. Karşılaştırmalı çalışmalar da yapıldıktan sonra bilimsel bir dergide yayınlanması lazım. Bir konseyin kabul etmesi lazım, bir bilim alanının desteklemesi lazım.
Bir de Pandemi kurulu var Türkiye’de. Pandemi kurulu bir ağrı kesiciyi bile tedaviye protokole eklerken veya çıkartırken bin dereden su getiriyorlar. Buna bile gidip sunmamışlar. Demişler ki biz bir hastane bulalım ve bunu deneyelim. Aramışlar, taramışlar Türkiye’de kim var, kim yok.”
Cihazı kendi hastanesinde değil buradaki insanlar üzerinde kullanıyor
Cihazı satmaya çalışan ekibin başındaki kişinin, kendi hastanesi olmasına rağmen, cihazları kendi hastanesinde değil, Diyarbakır’daki hastalar üzerinde kullanıldığını ifade eden Profesör Ekinci, “Buraya gelen adamın kendi hastanesi de var. Gazi Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi onun ve o da oranın bölüm başkanı.
Orada niye denemiyorsun? Bu önceliği Diyarbakır’a niye veriyorsun? sorularını yöneltti.
Yoğun bakım bölümünü cihaz satmaya çalışan ekibe teslim ettiler
O dönemki Diyarbakır İl Sağlık Müdürü ve Diyarbakır Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimin pandemi hastalarının bulunduğu Yoğun Bakım Ünitesini, hiçbir sağlık onayı olmayan bir cihazla denemeler yapan ekibe teslim ettiğini vurgulayan Cenap Ekinci;
“Diyorlar ki bulduk. Bir sağlık müdürü tamam demiş. Ne yapalım, hemen şirketi arıyorlar. Tamamdır biz bir yer bulduk özel uçak ayarlıyorlar. O cihazları getiriyorlar, koruyorlar ve Diyarbakır Havaalanına özel uçak iniyorlar. Ekibi ve cihazı alıyorlar, onları güvenli bir şekilde. Eğitim Araştırma Hastanesine getiriyorlar. Sağlık müdürü karşılıyor. Bunlara bir güzel de yemek ikram ediyorlar.
Sonra gidip, yoğun bakımın anahtarlarını onlara teslim ediyorlar. Yoğun bakımı teslim ediyorlar. Alın tepe tepe kullanın. Bunlar giriyor, o hastanede bu cihazı 3 gün boyunca insanların üzerinde deniyorlar.” sözlerine yer verdi.
Böyle bir tedavi yöntemi yok ve olamaz
Eğitim ve Araştırma hastanesinde 3 gün boyunca, denetimsiz bir cihaz ve yöntemin kullanıldığını dile getiren Cenap Ekinci, medyanın da bu durumu sorgulamadığını ve sahipsiz olmayan bir toplumda asla böyle yöntemlerin kullanılmasına izin verilmez dedi ve şöyle devam etti:
“Bu cihazın zaten insan kanında, insan dokusunda virüsü eradike etmesi, dışarı atması ve öldürmesi mümkün değil. Ultraviyole ışınlarıyla böyle bir tedavi mümkün olsa zaten biz evimizin her yerine ultraviyole açarız, virüsü yok ederiz. Böyle bir şey yok. Böyle bir uygulama yok ve sonunda başaramıyorlar.
O zaman diyorlar ki en azından bir vatandaş getirelim. Covid negatif zaten, bu benim fikrim. Bakın ben bunu henüz ispat edemedim ama şahıs pozitif değil. Yatırıyorlar. Biz burada denedik. Adamı konuşturuyorlar ve 46 yaşında ismi cismi belli değil.
Peki o adam dışında tedavi ettiğiniz iyileşen kim var? Peki diğer uygulama yaptığınız insanlara cihazın etkinliğini göstermek için siz mecburen normal klasik tedaviyi kesmek zorundasınız. Çünkü karşılaştırmak zorundasınız. Birine ilaç vereceksiniz. Birine kendi ultraviyole ‘Türk Işın’ını vereceksiniz. Siz kendi hastanıza bu ilaçları vermemeniz gerekiyor. Yani iyileşirse o zaman o cihazdan olmadığını iddia edebilirler. O zaman siz kaç hastanın tedavisini kestiniz?
Çıktınız, biz birini terapi ettik dediniz. Ve canlı yayında var. Adam açıklamış, gizli bir şey değil. Diyor ki, “biz COVID tedavisinde paradigmayı değiştiriyoruz. Ne aşı ne ilaç.” Ben bir Türk vatandaşıyım. İstanbul'da oturuyorum. Bir televizyonumu açıyorum, canlı yayında. Anadolu Ajansı'na bakıyorum. Bir profesör çıkıp diyor ki, biz bir cihaz geliştirdik. Ne aşı ne ilaç. Ben aşı olur muyum? Aşıyı kabul ederim miyim? Hayır. Ben ilaç kabul ederim miyim? Hayır. Derim ki, ya adam bulunmuş 3 gün sonra kapıma gelecek bu cihaz. Bu adamın yaptığı bu uygulamayla sadece, sadece Diyarbakır'daki hastalar suistimal etmemiş, bütün Türkiye'deki insanlar bu haberi duyup da tedaviyi reddedenler, aşıyı reddedenler, hepsi bugün bunlara dava açmak zorunda.
Öyle bir tedavi protokolü yok. Öyle bir şey yok. Uydurma bunlar. Ve nihayet olan yine bize oluyor. Diyarbakır halkı, o yoğun bakımda kaç kişi öldü, sayısı belli değil. Kaç kişiye denediği belli değil. Ben çok kişi olduğunu düşünüyorum. Ölenlerin olduğunu da biliyorum.
Sonra çıkıp diyorlar ki biz başardık. Başardıysanız buyurun. Hani başka nerede kullandınız? Hangi hastanede denediniz? Yok böyle bir cihaz. Şu anda İngiltere'de faz çalışması yapılıyor. Siz o ilk uyguladığınız dönem, ne çalışmasıydı o? İşte Diyarbakır maalesef sahipsiz bir yer. Maalesef. Uğraşılmayan bir yer. Maalesef yalnız bırakılan bir halk var. Yoğun bakımlarda üstünde cihaz denenen bir halk bu. Sahipsiz bir halk bu evet.”
Kobay olarak kullanılan hayvanlar bile bizden daha değerli
Prof. Dr. Cenap Ekinci, sıradan sağlık protokollerinin de işletilmediği bu olayda yaşanan vahameti şu sözlerle özetledi:
“Ben bunun bir devlet politikası olduğunu düşünmüyorum, bu uygulamanın. Çünkü pandemi kurulu dışında bütün her yerde tedavi protokolü aynıydı. Bu bir ticari kaygıdır. Bu bir ticari şirketin yapmış olduğu bir çalışmadır. Bakanlığın onayı var mı, yok mu bilmiyorum ama en sonunda burası devlet hastanesi ve bakanlığa bağlı. Bakanlık otomatikman sorumludur.
İkincisi siz kobay dediniz, hayvan dediniz, fare dediniz. Bu uygulamayla fare insandan daha kıymetli. Çünkü fareye bu ilacı, bu tedavi uygulamak için ‘Etik Kurulu’ kararı almak zorundasınız. Heyete gideceksiniz, biz bu farede bu cihazla uygulamayı yapacağız, fare ölebilir, fare yaralanabilir. Ettik kuruluna bize onay istenmek zorunda. Diyarbakır halkı ettik kurul kararları yok. Farenin bile altında bir uygulama yapılmış. İnsan hayvan yerine bile konulmamış. Net olarak bunu ifade ediyoruz.
Ben üzülüyorum. Gerçekten bu halk için üzülüyorum. Böyle bir hale gelmesinden ötürü üzülüyorum ve herkesin bildiği bir şeyi, benim bunu dile getirmemde utanç duyuyorum. Bana sıra gelmemeliydi. Bilim adamı olarak bana danışılmalıydı. Ama bugün ben sadece bir bilim adamı olarak konuşmuyorum. Bir vatandaş olarak konuşuyorum. O yoğun bakımda yatan yakınlarım da vardı. İnsanlar vardı. Komşumuz olabilirdi. Herkes olabilir. Biz bunun peşini bırakmayacağız. Zaten mahkemelik olacak. Sağlık Bakanlığı mahkeme verilecek. Gen soru verilmiş. Meclis araştırma önergesi verilmiş. Dem Parti tarafından Dava Partisi yine soru önergesi vermiş. Şimdi bir başka Parti, şu anda dava açmak üzere. Bunun peşini bırakmayacağız. Birileri bir zamanlar bir tuğladan bahsetmişti. Biz o tuğlayı çekeceğiz. Bu sağlıkta ‘susurluk kazası’dır. Bunu net olarak söyleyeyim.” açıklamasında bulundu.
Prof. Dr. Cenap Ekinci’nin sosyal medya hesabında 2020’de gerçekleşen bu olayı tekrar paylaşması üzerine, gündeme oturması ile siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri olayın takipçisi ve davacısı olacaklarını açıkladı.